İCABET BUYUR
Derinlerde bir orman yangını,
Söndürecek, bir adımı kabulün bu alev dalgasını.
İcabet buyur!
Sarsın gelişin tüm yaraları.
Lütfedersin, manaya tüm hoşlukları,
Varlığındır dolduran tüm boşlukları.
Yokluğunda tüm kalabalıklar kuytudadır.
Yağdır!
Sözlerin toprağa can suyudur.
“Gel” dediğinde hazırda durur tüm varoluşlar.
Gel de de cihana adını haykırsın naralar.
Gel de sükûta kavuşsun, çözülmemiş tüm davalar.
İcabet buyur!
Esrarında, tüm hevesler kaybolmuş,
Olmayışın huzursuzluğun diğer adı,
-olmayışın kahroluş.
Sana çıkmıyor yollar, sana yollar hep yokuş.
Hazanı güle çevirir uzatacağın bir dokunuş.
Gel!
Koca tepeler küçülür bağ olur,
Dağlar Ferhat’ı beklemez ayaklarına sunulur,
Çorak topraklar yeşerir, gülistan olur.
Son bulur tüm savaşlar, kavgalar barışı bulur.
İcabet buyur!
Kavuşsun umutsuzluğa hapsolmuş kaos nizama,
Zihinlere beyazı çal, buluşmalar gerçekleşir izanla,
Gelişinle ruhlar vedalaşır suizanla,
Feda edilir, önüne serilir başlar uğrunda.
İcabet buyur!
Davete icabet imandandır,
Yok sayışında tüm tamamlanmışlar noksandır.
Yakarışlar sana duyulan açlıktandır.
Gel!
Piştim, diyeni yeniden yandır.
Hasreti vuslata erdirmelisin,
Gönül dergâhına hakkını teslim etmelisin.
Unutturmalısın yanaklardan yoksunluğunun sillesini.
İcabet buyur!
Görsün cihan-ı âlem suretinden hulletini.