VAKİT KALMADI
Hayat mıydı insanı ağlatan yoksa kalbinde yaşattıkları mı? Yorgun muydu insanoğlu? Neyden yorulmuştu? Ne yaşamıştı ki?
Herkese karşı mükemmel değil miydi hayatı? Yoksa yalan mı söylerdi insanoğlu? Yalancı mıydı? Bilinmezlikler içinde kayıp mı olmuştu? Sahi, nefes almayı nereden öğrenmişti? Hak mıydı nefes almayı öğreten, yoksa doğduğunda zaten içinde var mıydı?
Hayat, bu işte karmaşalar arasında sıkışıklıktan ibaret. İnsan ilk gözlerini açtığında saf bilgiyle uyanır. Etraf ona yabancıdır; etrafta renkler vardı artık, değişik cisimler ve sesler. Aslında bazıları tanıdıktı; bu sesleri annesinin karnında duymuştu. Ama artık boğuk boğuk değil, kanlı canlı duyuyordu.
Ona bakan bir sürü göz vardı; hepsinin gözleri ayrı parlıyordu. Sanki hep beni beklemişler gibiydi.
Sonra evimiz denilen değişik kokulu bir yere gelmiştik. İlk defa böyle bir koku alıyordum. Bana bakan bir kadın, bir de adam vardı; adları anne ve babaymış. Ben bunu sonradan öğrendim, her şeyi sonradan öğrendiğim gibi. O evde büyümeye başladım. Her şeyi o evde yaptım ilk. İlk defa orada konuştum, orada yürüdüm. İlk defa orada resim yapmayı öğrendim. Artık düzgünce konuşabiliyordum. Yemeklerimi tek başıma yiyebiliyordum, tek başıma dışarı çıkabiliyordum. Anne ve babamı çok seviyordum artık. Onlar beni büyütmüştü çünkü.
Sonra okula gitmeye başladım ve artık sorumluluklarım vardı. Değişikti; sorumluluklarım kalem ve kâğıt vardı önümde, değişik yazılar yazıyordum, bana yabancı olan. İlk başta çok zorlandım. Sonra her şeye alıştığım gibi buna da alıştım. Artık daha düzgün yazı yazıyordum. Kendime zorla yine bir şey katmıştım.
Biraz daha büyüdüm, arkadaş çevrem de büyümüştü; artık sır tutuyordum. Değişikti, biliyor musunuz? İlk sırrım benim için çok önemli ama çok boş. Çünkü artık daha değişik sırlar tutuyordum. Onun verdiği sır çok küçüktü. Ama ilk olduğu için o an çok önemli gelmişti.
Aynı hayat gibi, bir işe başlarken önce çok önemli bir iş gibi gelir insana, sonra o işi yapmaya alışır. Ve artık klasik bir şey haline gelmişti o iş.
Biraz daha büyüyünce mezun oldum ve gerçek bir iş sahibi olmuştum. Siyah beyaz sayfalar artık çok anlamlı geliyordu. Hepsinin bir görevi vardı; her sayının, her rakamın, aynı insanın da görevleri olduğu gibi.
Her şey değişiyordu; ilk başta okuyamazken şimdi çok iyi okuyorum. Anne ve babam mutlu, ama ben ne hissettiğimi bilmiyordum. Hala ne yapacağım ki? Çalışıyorum; ilk başta bir şey bilmezken artık çoğu şeye hâkimdim. Ne ilginç. Eskiden yemeği üstüme döktüğümde şefkatle üstümü silecek biri vardı. Şimdi ise döksem bir sürü yargılayıcı göz.
Zamanın içinde sıkışmıştık sanki. Eskiye karşı hep bir özlem var içimizde.
Evet, şu an yaşıyorum ama eskiden bu hale nasıl geldim bilmiyorum. Dünü yaşadım fakat şimdi aynı duyguları hissedemiyorum. Ne oluyordu bana bilmiyorum. Saçımda kar vardı artık. Nefes alışverişim değişikti. Eski bebekliğime dönmüştüm sanki birine ihtiyacım olmadan yiyemiyordum. Ellerim titriyordu, yemek dökülüyordu, yiyemiyordum.
Artık işe yaramaz gibi hissediyordum; bebekliğimdeki gibi yeni başlangıçlar yapacak kadar vaktim yoktu artık.
İçimde sadece keşkeler ve neyseler var. Gerisi koca bir boşluk.